Uzaktan izlediğiniz teknelerin içindeki hayatları hayal edeli ne kadar oldu? Belki o günlerin üzerinden yıllar geçti, belki de o hayalin izi hâlâ kalbinizin bir köşesinde yaşıyor. Bazılarınız, uzak denizlere açılıp yüreğinin ve zamanının yettiği kadarını yaşamayı seçti. Ve kimimiz, onların hikâyelerini izlerken kendi yolculuğumuzu düşledik.
1986’dan beri denizle iç içe yaşayan biri olarak şunu söylemeliyim: Hayatınızda öncelik verdiğiniz şeyler, sizi ya kıyıda bırakır ya da açık denizlere sürükler. Merak ve cesaret, denizi bir yaşam alanına çevirir; kalbiniz ve aklınızla onu kucaklamayı seçerseniz, özgürlüğün tadına varırsınız.
Elbette su, insanoğlunun doğal yaşam alanı değil. Ancak binlerce yıl önce yaşamış atalarımıza teşekkür borçluyuz; bize suyun üzerinde yaşama ve dünyayı keşfetme imkânı sunan bir miras bıraktılar. Tekneler, tarih boyunca uygarlıkların gelişiminde ve bilinmeyen ufukların keşfinde en sadık yol arkadaşları oldu. İnsanlık, her seferinde cesaretini toplayarak dalgalarla buluştu ve bu cesaret, bugün bile bizi denizlere çağırmaya devam ediyor.
Hayallerinizi gerçekleştirme cesaretini bulduğunuzda ve bunu teknolojiyle harmanladığınızda, kendinizi güvenli bir yaşam yolculuğunun tam ortasında buluyorsunuz. Bugün, dünyayı dolaşan onlarca Türk teknesi var. Hepimiz, Sadun Boro’nun cesaretle açıldığı o engin denizlerde, onun izinden gidiyoruz. Her rüzgâr, onun doldurduğu yelkenleri hatırlatıyor; her ufuk, hayallerimizin ne kadar büyük olabileceğini gösteriyor.